Suriye ve İsrail arasında masada ne var?

Muhammed el Avdad | Al Jazeera | Tercüme: Mepa News
Esed rejiminin düşmesi ve yeni devrimci yönetimin gelmesinden bu yana İsrail ve Suriye arasında müzakerelerden bahsediliyor ve Suriye’nin Trump’ın ilk görev döneminde başlatılan ve bir grup Arap ülkesinin katıldığı İbrahim Anlaşmalarına katılma olasılığı ima ediliyor.
Suriye gerçekten de ABD’nin “Barış için Barış” başlıklı İbrahim Anlaşmalarına yeni Arap ülkelerinin katılmasını amaçlayan planının haritasının bir parçası mı oldu, yoksa güvenlik müzakereleri ve dikenli ve hassas dosyaların soğutulmasından başka bir şey değil mi?
Toprakların işgali ve İsrail’in stratejik hedefleri
İsrail ile Suriye arasındaki sorunlar, normalleşme trenine binen ve İbrahim Anlaşmalarına katılan tüm Arap ülkelerinden farklıdır. Suriye önemli ülkelerden biridir ve geniş ve etkili bir coğrafya ve demografiye, bölgede önemli ve öncü bir proje olmasını sağlayan zenginlik ve doğal kaynaklara ve en önemlisi İsrail tarafından işgal edilen topraklarının varlığına sahip bir ülkedir.
Golan meselesi Suriye ve İsrail arasındaki en önemli ve çetrefilli konulardan biri. 1800 kilometrekarelik yüzölçümüyle Golan Tepeleri Suriye’nin toplam yüzölçümünün yüzde 1’ini oluşturmaktadır. 1967’de İsrail bölgenin üçte ikisinden fazlasını işgal etmiş, Suriye 1973 savaşında bölgenin küçük bir kısmını geri alabilmiş ve Golan bölgesinin 1150 kilometrekarelik kısmı İsrail’in kontrolünde kalmıştır.
Bölgede yaşayanların çoğu Suriye topraklarına sürüldü ve yerlerinden edildi, geriye sadece sınırlı sayıda, 40.000’den fazla Suriyeli kaldı, bunların çoğu Dürzi ve işgalin üzerinden yaklaşık 60 yıl geçmesine rağmen yüzde 80’inden fazlası İsrail vatandaşlığı almayı reddediyor.
1981 yılında İsrail işgal devleti, Golan Tepeleri’nde İsrail hukukunun, adaletinin ve idaresinin uygulanmasını dayatan Golan Kanunu’nu çıkarmış, burayı ilhak etmiş ve üzerinde yerleşimler kurmuştur. Ancak BM Güvenlik Konseyi, kanunun çıkarılmasından 3 gün sonra, İsrail’in Golan’ı ilhak etme kararını hükümsüz ve yasal etkiden yoksun sayan ve Tel Aviv’i bu kararı iptal etmeye çağıran bir karar kabul etmiştir.
2019 yılında ise ABD Başkanı Trump, Golan Tepeleri’ni İsrail’in bir parçası olarak tanıdığı bir başkanlık kararnamesi imzalamıştır.
Golan Tepeleri, Şam’a ve işgal altındaki Celile bölgelerine baktığı için büyük bir stratejik değere sahiptir. Ayrıca büyük bir su rezervine sahiptir ve Golan Tepeleri, İsrail’in su güvenliği için bağlı olduğu Tiberya Gölü’nün önemli bir koludur.
Esed rejimi 8 Aralık 2024’te düşer düşmez İsrail bu fırsattan istifade ederek Suriye ile arasındaki 1974 Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nda kararlaştırılan ve 235 kilometrekarelik bir alanı kapsayan tampon bölgeleri işgal etti ve Kuneytra kırsalının diğer bölgelerini, Cebelu’ş Şeyh Dağı’nı (Hermon) ve Suriye’nin güneyindeki Dera kırsalındaki bazı bölge ve köyleri işgal etti ve sahada yeni bir askeri gerçeklik dayatmak için buralarda 9 askeri üs kurdu.
İsrail yönetimi, Suriye’nin İsrail’e karşı savaşma kabiliyeti ve arzusu arasında ayrım yapıyor. Esed’in İsrail’e saldırma kabiliyeti ve arzusu olmadığını biliyor, bu nedenle eski rejimine karşı herhangi bir askeri eylemde bulunmadı ve devrim sırasında askeri eylemleri sadece Suriye üzerinden Hizbullah’a giden silahları ve İran varlığını hedef almakla sınırlı kaldı.
Ancak, İslami bir geçmişe sahip yeni Suriye rejiminin gelmesinden sonra İsrail, İsrail’e karşı eylemler gerçekleştirme arzusunun var olduğunu biliyordu, bu nedenle yeni rejime İsrail ile etkileşime girme yeteneği verebilecek veya gelecekte kendisine güvenlik endişesi oluşturabilecek tüm yetenekleri felç etti, bu nedenle Suriye’de -eski rejimden kalan- silahları yok etti ve Suriye ordusunun kara, deniz ve hava kuvvetlerinin yüzde 70’inden fazlasına zarar verdi.
İsrail aşırı sağının yükselişi, İsrail sağına istediğinden fazlasını veren Amerikan sağının yükselişi ve Lübnan, Yemen, İran’da elde ettiği büyük taktik zaferler ve Gazze’de işlediği soykırımdan sonra güç zehirlenmesi hissiyle temsil edilen hayatının bu tarihi aşamasında, İsrail’in Suriye’deki stratejik planı, ilk olarak Golan’ı kendisine ilhak etmeye çalışırken, etnik ve mezhepsel temelde Suriye’yi dört bölgeye bölmeye dayanmaktadır.
Golan Tepeleri’ni ilhak etmeyi, Süveyda veya Cebel el Arap’ta İsrail’le yakın bağları olan bir Dürzi devletçiği kurarak Suriye’nin güney kanadına bir hançer gibi saplanmayı, kuzeydoğu Suriye’de İsrail’le güçlü siyasi ve askeri bağları olan bir Kürt devletçiği kurmayı ve Suriye kıyılarının Suriye devletinden ayrılmasını ve bir Alevi devleti kurulmasını teşvik etmeyi amaçlıyor.
Bu bağlamda İsrail’in amaçları İran ile ortaktır; her ikisi de yeni Suriye’yi gelecekte kolayca şantaj yapılabilecek ve boyun eğdirilebilecek etnik ve mezhepsel devletlerle çevrili bir devlet olarak tutmak istemektedir.
İsrail, Suriye’nin zayıflığının ve İsrail’in üstünlüğünün geçici bir durum olduğunu ve bu durumdan mümkün olduğunca faydalanılması gerektiğini, Suriye’ye birleşik bir devlet kurma fırsatı vermenin İsrail ve varoluşsal güvenliği için stratejik bir tehdit anlamına geldiğini biliyor ve bu nedenle yeni bir coğrafi ve askeri gerçeklik dayatmaya çalışıyor.
Müzakere turları ve niteliği
Suriye ve İsrail arasındaki görüşmelerin ilk duyurusu bu yılın Mayıs ayında Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara’dan geldi. Şara Paris’ten yaptığı açıklamada durumu sakinleştirmek ve Suriye’nin güneyinde kontrolü kaybetmemek için Şam ve Tel Aviv arasında dolaylı görüşmeler yapıldığını ilan etti.
Bu açıklamanın ardından Türkiye-Katar-BAE arabuluculuğunda Suriye tarafı ile İsrail tarafı arasında Azerbaycan’da doğrudan görüşmeler yapıldı ve İsrail’in bazı sınır bölgelerinden çekilerek buraları Şam’a devretmesi karşılığında Türkiye’nin İran destekli milislerle mücadele garantisi vermesiyle Şam’ın güneyinde silahtan arındırılmış bölgeler kurulması olasılığı ele alındı.
Bunun ardından Şam ve Tel Aviv arasındaki doğrudan görüşmeler Washington’un himayesinde Paris’te devam etti. Görüşmeler İsrail’in Suriye’nin güneyinde gerilimi tırmandırması, Süveyda’daki güvenlik durumu ve İsrail’in buraya müdahalesi ve Suriye’nin 1974 tarihli Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşmasına geri dönmeye hazır olması etrafında şekillendi. Suriye heyeti ayrıca Suriye topraklarının bütünlüğüne saygı gösterilmesini ve İsrail’in Suriye topraklarındaki ileri mevzilerden çekilmesini talep etti.
Paris’teki bu toplantıların sonuncusu, Suriye ajansı tarafından güvenlik müzakerelerinin Suriye’nin içişlerine, yani Süveyda ve Kürtlerle ilgili meselelerine müdahalenin durdurulmasını, Suriye’nin güneyinde istikrarın teşvik edilmesini ve Suriye ile İsrail arasındaki çatışmaların durdurulmasını ve askerden arındırılmış bölgelerde BM güçlerinin bulunmasını içeren 1974 anlaşmasının yeniden etkinleştirilmesini içerdiğini duyurdu.
60 yıl sonra ilk kez Birleşmiş Milletler’de konuşma yapacak olan Suriye Devlet Başkanı’nın konuşmasıyla bağlantılı olarak Eylül ayında Suriye ile İsrail arasında bir güvenlik anlaşması imzalanması ihtimalinden bahsedilse de bu şu ana kadar doğrulanmadı.
Kalıcı normalleşmenin başlangıcı mı yoksa hassas gündemlerin soğutulması mı?
Suriye’nin bu konudaki açıklamalarının şeffaflığına rağmen, Suriye ve İsrail arasındaki bu muğlak ilişkinin yorumlanması konusundaki siyasi tartışmalar bitmiyor. Bazıları bunu şüphesiz gelecek bir normalleşmenin başlangıcı ve Suriye’nin barış için barış ilkesine dayanan İbrahim Anlaşmaları trenine katılması olarak görürken, diğerleri bunu gündemleri soğutmak ve ülkenin istikrarını koruyarak birleşik bir Suriye’nin tamamlanmasının önünü açmak için sadece bir güvenlik anlaşması olarak görüyor.
Suriye-İsrail ilişkilerini normalleşmenin başlangıcı olarak görenler, bu hipotezi desteklemek için bir dizi argüman ve kanıttan bahsediyor. Bu grup, Suudi-Türk arabuluculuğuyla ABD’nin Suriye’ye uyguladığı yaptırımların kaldırılmasını, Suriye’deki dini ve etnik azınlıkların korunması, tüm yabancı savaşçıların Suriye’den çıkarılması, “terör örgütleri” için güvenli bir sığınak olmaması ve IŞİD’in geri dönmesine izin verilmemesi şartlarına bağlıyor.
Ancak en önemlisi, ABD Başkanı’nın Suriye Devlet Başkanı Şara’dan kendi iç koşulları elverir elvermez İbrahim Anlaşmalarına katılmasını istemesi ve Şara’nın da buna olumlu yanıt vermesidir.
Bu ekip aynı zamanda yeni Suriye rejiminin Batılı ülkeler, ılımlı Arap ülkeleri ve İsrail’e dost ülkeler tarafından kucaklanmasını Suriye’nin de aynı saflara katıldığının bir göstergesi olarak görüyor ve bazıları daha da ileri giderek Esed rejiminin hızla düşmesini devrimin İsrail’le anlaşmasının sonucu olan ayrıntılı bir komplonun sonucu olarak görüyor, ancak bu iddiayı şu ana kadar destekleyecek herhangi bir kanıt yok.
Ancak Suriye-İsrail ilişkilerinin güvenlik anlaşmalarının ötesine geçmeyeceğini ve yakın ya da orta vadede İsrail ile kalıcı bir barışa ulaşılamayacağını düşünen ekip, bu müzakerelerin birkaç yönüne vurgu yapıyor.
Müzakereler, Esed rejiminin düşmesi ve Suriye topraklarının büyük bölümünün işgal edilmesinin ardından İsrail tarafından sahada dayatılan yeni gerçeklik ışığında bir zorunluluk olarak ortaya çıktı.
Suriye devletinin mevcut kırılgan askeri durumu ve Suriye ile İsrail arasında askeri ve istihbarat açısından büyük fark olması, iki ülke arasında askeri bir çatışma olması durumunda Suriye’nin kayıplarının çok daha büyük olabileceğini gözler önüne sermektedir.
Bu müzakereler aynı zamanda İsrail’in Suriye’yi zayıflatmak ve bazı Suriye bölgelerinin sakinlerini İsrail için sınır muhafızları ve stratejik güvenliği için arka bahçe haline getirmek amacıyla Suriye’nin bölünmesini teşvik etme girişimlerine giden yolun kesilmesi anlamına geliyor.
Ayrıca bu güvenlik müzakereleri, yeni siyasi rejimin uluslararası meşruiyetinin tesis edilmesi ve İsrail ile yeni birleşik Suriye’nin inşasında iyileşme aşamasını geciktirebilecek herhangi bir silahlı çatışmaya girilmemesi anlamına gelmektedir.
Suriye’nin mevcut durumunun İsrail ile askeri bir çatışmaya izin vermediğine ve Suriye ve yeni rejiminin İsrail’in niteliksel ve istihbarat üstünlüğü karşısında askeri açıdan en zayıf durumda olduğuna şüphe yok.
Görünen o ki Suriye’nin tek istediği, Suriye topraklarının birleşmesi ve toparlanmanın ilk aşamasının mümkün olan en az komplikasyonla geçmesi, iç belgelerinin düzenlenmesi ve kurumlarının, İsrail ile çatışmasında Suriye’nin çıkarlarının gerçekleştirilmesi için en güvenli ve en elverişli yolu seçecek şekilde inşa edilmesi, Suriye’nin çıkarlarının gerçekleştirilmesi ve 1967’den beri işgal altında tutulan topraklarının geri alınmasını sağlayacak bir halk birliğinin sağlanmasıdır.
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News’in editöryel politikasını yansıtmayabilir.