Suriye ile İsrail arasındaki bir güvenlik anlaşması Ortadoğu’yu nasıl etkileyecek?

Dario Sabaghi | New Arab | Tercüme: Mepa News
İsrail ve Suriye, iki ülke ilişkilerini yeniden şekillendirecek ve Tel Aviv’in Orta Doğu’daki nüfuzunu daha da güçlendirecek, ABD ara buluculuğunda bir güvenlik anlaşması imzalamanın eşiğinde olabilir.
İmzalanması halinde anlaşma İsrail’e Şam’ın güneybatısından İsrail’in kuzey sınırına kadar tampon ve askerden arındırılmış bir bölge sağlayacak ve bölgedeki hareket alanını artıracak.
ABD için bu diplomatik bir kazanım olurken, Suriye’nin yeni hükümeti egemenlikten taviz verdiği için eleştirilme riskiyle karşı karşıya.
Plan resmi olarak açıklanmamış olsa da Axios ve Reuters’ın geçen hafta bildirdiğine göre anlaşma kısmen 1979 Mısır-İsrail barış anlaşmasını örnek alıyor.
İsrail tarafından önerilen anlaşmaya göre Şam’ın güneybatısında üç bölge, iki kilometrelik genişletilmiş bir tampon bölge ve Suriye uçakları için uçuşa yasak bölge olacak.
Buna karşılık İsrail, yakın zamanda işgal ettiği Suriye topraklarından kademeli olarak çekilecek, ancak Cebelu’ş Şeyh’teki (Hermon Dağı) stratejik bir karakolu elinde tutacak. Anlaşma ayrıca Suriye üzerinden İran’a uzanan bir hava koridoru içerecek ve İsrail’in gelecekte olası saldırılarına izin verecek.
Mısır-İsrail anlaşmasının aksine bu anlaşma, İsrail ve Suriye arasında Abraham Anlaşmaları kapsamında tam bir barış ya da normalleşmeyi içermiyor. İki ülke 1948’den bu yana teknik olarak savaş halinde ve Suriye İsrail’i bir devlet olarak tanımıyor.
Anlaşmanın iki ülke arasındaki 1974 tarihli kuvvetlerin ayrılması anlaşmasının yerini alacağı bildiriliyor.
Suriye İsrail’in önerisine henüz yanıt vermedi ancak karşı bir öneri hazırladığı bildiriliyor. Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara geçen hafta hükümetinin İsrail ile birkaç gün içinde varılabilecek bir güvenlik anlaşmasını müzakere ettiğini doğruladı ancak olası bir anlaşmanın Suriye’nin hava sahasına ve toprak bütünlüğüne saygı göstermesi gerektiğinin de altını çizdi.
İsrail medyası Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer’in Çarşamba günü Londra’da Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ve ABD elçisi Tom Barrack ile güvenlik anlaşmasını görüşmek üzere bir araya geleceğini bildirdi.
Şara ve İsrailli yetkililer bu hafta BM Genel Kurulu sırasında da bir araya gelebilir. Bazı raporlar yıl sonuna kadar bir anlaşmaya varılabileceğini öne sürerken, diğerleri bunun daha yakın olduğunu öne sürüyor.
Rand Corporation’ın Hava Kuvvetleri Projesi’nde Strateji ve Doktrin Programı Direktörü olan Raphael S. Cohen, The New Arab’a verdiği demeçte “bir anlaşmanın İsrail ile Suriye arasındaki uzun süredir gergin olan sınırı istikrara kavuşturabileceğini ve önemli bir gerilim noktasını ortadan kaldırabileceğini ancak diğer bölgesel gerilimlerin daha geniş güvenlik resmini şekillendirmeye devam edeceğini” söyledi.
Olası bir anlaşma Suriye’nin yeni hükümeti ile İsrail arasındaki ilişkilerde çok önemli bir döneme denk gelecek.
Beşar Esed’in geçen yıl Aralık ayında devrilmesinin ardından İsrail, Suriye’nin güneybatısında İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’ne bitişik tampon bölgeyi işgal etmek için hızla harekete geçti ve stratejik bölgeyi güvence altına almak için Suriye askeri mevzilerini hedef alan sürekli bir hava saldırısı ve kara harekatı kampanyası başlattı.
Ayrıca, kontrolü altında bulunan ve önemli bir gözetleme noktası olan Hermon Dağı’nı da ele geçirdi.
Yeni Suriye hükümeti askeri girişimi Suriye’nin egemenliğinin ihlali olarak kınadı ancak diplomatik kanalları korumak için doğrudan askeri misillemeden kaçındı.
Bu yılın Nisan ayından Temmuz ayına kadar süren Süveyda krizi sırasında Dürzi ve Bedevi silahlı gruplar arasında şiddetli çatışmalar yaşanmış ve İsrail, Suriye’deki çıkarları için stratejik bir varlık haline gelen Dürzi toplumunu koruma gerekçesi altında Suriye ordusuna karşı saldırılar düzenledi.
Bu olaylar Suriye hükümeti üzerindeki baskıyı artırırken aynı zamanda devam eden güvenlik görüşmelerinde İsrail’in elini güçlendirdi.
İsrail’in ana stratejik hedeflerinden biri, kendisini korumak için İran ve Hizbullah’ı Suriye’nin güneyinden uzak tutmak gibi görünüyor.
King’s College London’da Güvenlik Çalışmaları alanında doçent olan Andreas Krieg New Arab’a verdiği demeçte anlaşmanın en çok İsrail’in işine yarayacağını, toprak kaybetmeden istikrar sağlayacağını, Suriye’nin devlet dışı aktörleri dizginlemekle baş başa kalacağını ve “İsrail’in hesap sorabileceği taraf haline geleceğini, bunun da İsrail’in komşu ev sahibi devletlere karşı tarihsel olarak kullandığı ‘üçlü baskı’ yönteminde görüldüğünü” söyledi.
ABD için bu anlaşma Suriye’nin güneyini istikrara kavuştururken aynı zamanda bölgede hala nüfuz sahibi olduğunu gösterecek.
Ancak Trump hassas bir dengeyle karşı karşıya: İsrail tam destek beklerken, Washington Şam’ın Batı yanlısı ve Rusya ile İran’a düşman çizgide kalmasını istiyor.
Ancak Krieg bunun “Trump’ın, İsrail’in güneydeki Suriye egemenliği kalıcı olarak zayıflayana kadar güvenlik düzenlemelerini parça parça gerçekleştirme riskini görmezden gelmesine yol açtığı” uyarısında bulundu.
Olası bir anlaşma iki ucu keskin bir kılıca dönüşebileceğinden Suriye’nin bu anlaşmadan fayda sağlayıp sağlamayacağı belirsizliğini koruyor.
İsrail ile bir anlaşma imzalayarak ve ABD’nin diplomatik hedeflerine ulaşarak Şara uluslararası alanda tanınabilir, yardım alabilir ve itibarını artırabilir.
RANE Network’te Orta Doğu ve Kuzey Afrika üzerine çalışan küresel güvenlik analisti Freddy Khoueiry New Arab’a yaptığı açıklamada “Şam için İsrail’in ele geçirdiği topraklardan çekilmesini ve hava saldırılarını durdurmasını sağlamak Şara’nın içeride meşruiyetini artıracak, kısa vadede onu sertlik yanlılarının tepkisinden koruyacak ve özellikle yaptırımların hafifletilmesi halinde dışarıdaki konumunu güçlendirecektir” dedi.
Ancak Century International’dan Aron Lund, güvenlik anlaşmasının şekline ve gönüllü mü yoksa ABD ve İsrail baskısı altında dayatılan bir anlaşma mı olduğuna bağlı olarak olası bir anlaşmanın Suriye’de popüler olmayacağını belirtiyor.
Lund New Arab’ya verdiği demeçte şunları söyledi:
“Şara’nın tabanı da dahil olmak üzere pek çok Suriyeli, hükümeti desteklemek, İsrail saldırılarını sınırlamak ve ekonomik, siyasi ve askeri nedenlerle ABD desteğini sürdürmek için uzlaşmak zorunda olduğunu biliyor.
Suriye kırılmış ve savunmasız durumda ve Şara çok kötü bir eli elinden geldiğince iyi oynamak zorunda. Ancak egemenliği İsrail’e teslim ettiği düşünülen herhangi bir anlaşma, İsrail ya da Amerikan maşası olduğu yönündeki sert eleştirileri körükleyecektir.”
İsrail ve Suriye arasındaki bir güvenlik anlaşması, başta Türkiye olmak üzere diğer bölgesel aktörlerin siyasi gündemini de karmaşıklaştırabilir.
Esed’in devrilmesinden bu yana Ankara, askeri varlığı, ekonomik ve diplomatik girişimleriyle Suriye’deki nüfuzunu artırırken Kürt güçleri de hedef alıyor. Ancak İsrail-Suriye güvenlik anlaşması Türkiye’nin elini kolunu bağlayabilir ve bölgesel planlarını zorlaştırabilir.
Middle East Institute’te kıdemli araştırmacı olan Gönül Tol New Arab’a İsrail’in Suriye’deki askeri varlığının Türkiye’nin iç siyasetini karmaşıklaştırdığını, PKK ile bağlantılı Suriyeli Kürt milisleri cesaretlendirdiğini ve Türkiye’nin daha geniş Kürt politikasını sekteye uğrattığını söyledi:
“Erdoğan’ın Kürt açılımı ittifaklar kurarak yeniden seçilmesini güvence altına almayı amaçlıyor, ancak İsrail’in Suriye’deki varlığı bunu zorlaştırıyor ve aynı zamanda iç ve siyasi hedeflerinin anahtarı olarak gördüğü Suriye’yi istikrara kavuşturma ve mültecileri geri gönderme planlarını engelliyor.”
Gazze savaşının başlamasından bu yana İsrail bölgenin en saldırgan askeri gücü olarak ortaya çıktı ve Yemen’de Husileri, Lübnan’da Hizbullah’ı, nükleer programını sekteye uğratmak amacıyla İran’ı ve son olarak da Katar’daki Hamas liderliğini vurdu.
Bu durumun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı bölgesel rekabet ve çatışma riskine karşı temkinli olmaya ittiğini belirten Tol, “ancak Türk topraklarına yapılacak bir saldırı büyük bir hata olur” dedi.
Khoueiry ise, uçuşa yasak bölge ve silahtan arındırılmış güney bölgesini öngören bir anlaşmanın Türkiye’nin Suriye’deki operasyonlarını sınırlayabileceğini ve İsrail ile rekabeti keskinleştirebileceğini kaydetti.
Çekilmeyi reddeden Ankara, Suriye’nin geçiş hükümetiyle iş birliğini derinleştiriyor ve ona göre “İsrail’in hava üstünlüğüne meydan okumak için Suriye’nin başka yerlerine askeri varlıklar konuşlandırabilir.”
Anlaşma bir zamanlar Esed’in kilit müttefiki olan İran’ı da etkileyebilir. İsrail’in Suriye hava sahasına daha fazla erişimi Tahran’ın İsrail’in kuzey sınırı yakınlarındaki askeri varlığını tehdit ediyor.
“İsrail’in istediği zaman Suriye üzerinden İran’a uçmasına izin veren diplomatik bir düzen İsrail için açıkça yararlıdır” diyen Lund, bu önerinin kamuoyuna sızmasının Şam’ın kabul etmesini zorlaştırdığını, çünkü hava sahasından resmen ödün vermenin sadece gizlice işe yarayabilecek önemli bir adım olduğunu sözlerine ekledi.
Katar’da Hamas’a yapılan saldırıdan bu yana İsrail’in daha hassas bir konu haline gelmesi nedeniyle Körfez ülkelerinin de olası bir anlaşmadan etkilenebileceğini ve özellikle İsrail’i görünür bir şekilde güçlendiren herhangi bir anlaşmaya kızabileceklerini belirten Krieg’e göre, bazı liderler İran’a yönelik sınırlamaları sessizce memnuniyetle karşılayabilirken, “Arap halkları muhtemelen anlaşmayı Suriye için bir aşağılanma ve İsrail’in aşırıya kaçması için bir ruhsat olarak görecektir.”
İsrail-Suriye güvenlik anlaşmasının imzalanıp imzalanmayacağı belirsizliğini koruyor ancak bazı uzmanlar ABD’nin ya da başka devlet veya kurumların garantör olmasının Suriye’ye anlaşmanın uygulanacağına dair güven verebileceğini öne sürüyor.
Ancak Cohen, İsrail ile Suriye arasında hangi anlaşma yapılırsa yapılsın ve bölgesel etkisi ne olursa olsun, bunun “Gazze savaşının gölgesinde kalacağını” söyledi.