İnsanın Muhabbeti ve Nefreti Üzerine Düşünceler

İnsanın muhabbeti, iradesini ve eylemlerini belirleyen temel bir unsurdur. Nefret ise bu bağlamda terk edilemeyen bir duygudur.
İnsanın muhabbet beslemesi, onun iradî amellerinin gerçekleşmesine katkıda bulunur. Bir kişi bir şeye muhabbet duymuyorsa, onu irade edemez ve bu da eylemlerini etkiler. Aynı şekilde, bir şeye nefret duymuyorsa, onu terk etmesi de mümkün olmaz. Tevelli ve teberri, muhabbet ve nefret ile bağlantılıdır ve bu kavramlar dinin esasları arasında sayılmaktadır.
Bir önceki makalede muhabbetin, irade ve nefret ile olan ilişkisi ele alınmıştı. İnsandaki bu duyguların en alt seviyesi “cezp ve def” iken, en yüksek seviyesi “tevelli ve teberri”dir. Muhabbetin merkezi insanın kalbidir ve birden fazla kalp yoktur. Hakkın muhabbeti, batıla sevgi beslemekle bağdaşmaz.
İmam Sadık (a.s) iman kavramını, sevgi ve nefretle tanımlamaktadır. Dinin özü muhabbet üzerine kuruludur ve insan tüm eylemlerini bu esasla gerçekleştirir. Hz. İbrahim (a.s) ise, tevhide delil sunarken muhabbet yolunu seçmiştir.
Muhabbetin kaynağı, ebedî olanla ilişkilidir. Fani olan bir şeye muhabbet beslemek, insanı zarara uğratabilir. Hz. İbrahim (a.s), ibadetin yalnızca Allah’a yönelmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Yüce Allah, müminleri bu yolda ilerlemeye davet etmektedir.
Muhabbet, bir tarikat ve yoldur; bu, insanın bir şeyi hayal edip sevdiğini söylemesi değildir. Âl-i İmrân Suresi’nde, Allah’ı sevenlerin Resulullah’a uyması gerektiği belirtilmiştir. Müminler, Resulullah’ı yalnız bırakmamalıdır.
Muhabbet, sessiz kalmakla bağdaşmaz. İbadet, aşkın bir ifadesidir ve ibadete aşık olanlar, en üst mertebeye ulaşanlardır. Aşk, insanın ruhsal gelişimini etkileyen bir duygudur.
Namaz, müminin miracıdır ve bu ibadet sırasında insanın niyeti, Allah’a yönelmek olmalıdır. Namazın sonunda selam vermek, gerçek bir selamdır ve bu, insanın ibadetinin bir sonucudur.